Birinci Meşrutiyet

Birinci Meşrutiyet

Birinci Meşrutiyet ve onu takiben İkinci Meşrutiyet, Osmanlı devletinde özgürlük ve demokrasi hareketleri için atılmış belki de ilk adımlar olarak Türk siyasi tarihinde yerini almıştır.

Özet

Anayasa olarak kabul edilen Kanun-i Esasi, Osmanlı devletinde birey hak ve özgürlüklerine dair devrim niteliğinde bir içeriğe sahip olsa da, uygulamada beklenen verimi veremiyor. Bunun temel nedenlerinden birisi de hükümdarın hâlâ eski güç ve yetkilerinden vazgeçememiş olması. Nitekim bir sene bile sürmeyen Osmanlı devletinin meşrutiyet macerası, II. Abdülhamit‘in Meclis-i Mebusan‘ı Osmanlı-Rus Savaşını gerekçe göstererek kapatmasıyla son bulmuş oluyor.

Birinci Meşrutiyet’in Kabul Edilişi

1876‘da Mithat Paşa ve arkadaşlarının çabalarıyla II. Abdülhamit, Kanun-i Esasi‘yi (Anayasa) ilan ederek meşrutiyeti kabul etmiştir.

1876 Kanun-i Esasi’si ile bir anayasa ilk kez kamu hukukumuza girmiştir. Kabul edilen Kanun-i Esasi’ye göre, yürütme gücü yine hükümdarda toplanmakla birlikte yasama faaliyeti de hükümdarın nüfuzu altına sokulmuştur. Yasama organı olan Meclis-i Mebusan ise halkı temsil ederek yasa yazımı gerçekleştirmek yerine hükümdarın yalnızca fikir ve görüş aldığı bir kurum durumundaydı.

Kanun-i Esasi, kişiler arasındaki eşitliği ve savunulan ortak değerleri, öğretim, basın, ticaret ve sanat özgürlükleri ile mal ve konut mülkiyeti de dahil olmak üzere pek çok bireysel ve toplumsal hak ve özgürlüğü güvence altına almıştır.

Yukarıda saydığımız birey özgürlükleriyle birlikte mahkemelerin bağımsızlığı ve şeffaflığını da güçlendirmiştir. Ayrıca belirlenmiş yargı kurumları dışında başka hiçbir kurumun karar veya hüküm verme yetkisine sahip olmayacağı da belirtilmiştir.

Teoride Güzel, Peki Pratikte?

Ancak, şuana kadar bahsedilen birey özgürlüklerine dair önemli esasları kapsayan anayasa, bu esasların yanında, aslında bireylerin değer ve önemini yok sayacak bir dizi imkan ve yetkiyi de hükümdara vermiştir. Böylece eski güç ve yetkisini koruyan hükümdar figürü nedeniyle Kanun-i Esasi, devlet hayatında radikal bir değişikliğe neden olamamıştır.

Birinci Meşrutiyetin ilanı bir milli kalkınma hareketi veya toplum tarafından yapılan bir baskı sonucu ortaya çıkmamıştır. Kısaca I. Meşrutiyet, halk baskısı sonucu ilan edilmiş bir halk hareketi değildir. Anayasanın hazırlanması da ilanı da siyasi bir doktrinin, ideolojinin veya milli bir tepkinin sonucu değildir. Kanun-i Esasi şekil ve içerik bakımından hakkıyla bir anayasa veya başka bir deyişle modern bir anayasa niteliği göstermemiştir.

Bir Yıldan Kısa Süren Meşrutiyet

Kanun-i Esasi’nin ilanından sonra, 8 Mart 1877’de Meclis-i Mebusan ilk kez toplanmış ve belli oturumların ardından 18 Haziran 1877’de ilk toplantısına son vermiştir. İkinci toplantı ise Aralık 1877’de başlamış, 30 oturumdan sonra Şubat 1877’de, henüz bir yıl bile dolmadan meclis padişah tarafından dağıtılmıştır.

Osmanlı hükumdarlarının en zorbalarından sayılan II. Abdülhamit, başlangıçta Kanun-i Esasi’yi destekler gibi görünmüş ve bütün otoriteyi kendisinde toplamıştır. Ancak ardından Abdülhamit, 1876-1877 Osmanlı-Rus Savaşını bahane ederek Meclis-i Mebusan’ı dağıtmıştır.

I. Meşrutiyetin Ektiği Tohumlar

Birinci meşrutiyet dönemi, özellikle de kendisinden sonraki olaylara öncelik etmesi ve yeni fikirleri olgunlaştırması bakımından büyük bir öneme sahiptir. Bu dönem, sonucu itibariyle, mutlakiyet ve despotizmin yıkılmasını mümkün kılarak devletimize 1909 Anayasasını verecek ve böylece milletin haklarını daha fazla genişleten ve onları esaslı bir teminata bağlayan yeni bir sistemin yaratılmasını mümkün kılacaktır.

Anayasa demişken, tarihteki ilk anayasaya ışınlanmak ister misin?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir